Herkes konuşuyor. Herkes bir şeyler söylüyor. Onlarca ağız kulağıma eğilmiş bir şeyler söylüyorlar gürültülü bir şekilde. Anlamıyorum. Öyle hızlı, öyle sesli konuşuyorlar ki. Tanıdığım tanımadığım herkes, bana bakıp bir şeyler diyorlar; ama anlamıyorum... Beynimin içi bomboş. Sesler yankılanıp duruyor. Bir kaç kelime takılıyor bazen aklımın ucuna. Bazen emir kipli kelimeler duyuyorum, sinirleniyorum kendi kendime. Benim adıma karar vermeye çalışıyorlar, veriyorlar da bazen kafalarına göre; çok kızıyorum. Ben bir bireyim. Kendi kararlarımı kendim verebilecek yaştayım, ki diğer ebeveynlerin yanında bunu sonuna kadar savunurlar benim adıma.
Rol yapmayı iyi becerdiğimden midir bilmem, herkes hayatımın güllük gülistanlık gittiğini falan sanıyor. Hani bir deyim var; Davulun sesi uzaktan kulağa hoş gelir diye, bu duruma çok uyar mı bilmem ama, işte öyle bir şey.
Bazen kendimi Tutunamayanlar kitabında ki adam gibi, içimde ki sesle muhabbet ederken buluyorum. Felsefenin amına koyuyoruz vallahi.
Aramızda o kadar yaş farkı olmasaydı, hiç gitmezdim. Aslına bakarsan, tekrar gelmem bir hataydı zaten... Bazen çok özlüyorum.
Yeni biri girince hayatıma, heyecanımı yitirdiğimi görüyorum. Bu çok acı bir gerçek.
Alaska'ya gitmek istiyorum. Kışın hiç bitmediği yerlerde olmak istiyorum.
Uzun zamandır yazmıyordum buraya. Unutmuşum yazmayı. Aslında sevgili blog, seni bir günlükle aldatıyorum...