8 Ocak 2012 Pazar

02.01.2011

Sence ilk adımı kimin attığı önemli mi günlük? Yani gerçekten o kişiye değer veriyorsan, onu çok özlediysen, etrafında ki hiçbir kişinin onun yerini tutamayacağını düşünüyorsan; gururunu hala baş üstünde tutmanın bir anlamı var mı?
Herkes kırılır. Bende kırıldım günlük. Ama bunların üstüne sünger çekmezsek; temiz, yeni bir sayfa açmazsak, biz nasıl yeniden "biz" oluruz?
Prensip mi? Gurur mu? Kocakarı inançları mı? Ne yani?... Neden hala böyleyiz? Biri de çıkıp versin şunun cevabını bana.
Ben bazı şeyleri geri istiyorum...

2 Ocak 2012 Pazartesi

ÇOK ÜZGÜNÜM ŞİMDİLİK...

Bir arkadaşı kaybetmek kötüdür. Hele o arkadaş, sizin çok sevdiğiniz bir arkadaşınızsa, işte o zaman durum vahim demektir.
İnsanlar bazen bazı şeyleri neden yaptıklarını bilmezler. Bazen de neden yaptıklarını bilmedikleri şeyi, karşısındakinin iyiliği için yaptığını düşünür, ve avutur kendini böylece. Oysa gerçek bambaşkadır. Ortada aslında çok da saçma olan, sebep bile sayılmayacak bir neden vardır. O an, her şey daha çok sıcakken, her şey henüz olmuşken; dünyanın sonu geldi gibi hissedersin. Küsmen, ve bir daha konuşmaman gerekir o arkadaşınla. Aslında o da hatalıdır, sende. Ama gururu sikilesice iki tarafta kendinden ödün vermez ve hep kendini haklı görür. Sonuç, beklenendir.
Ben dayanamıyorum bazen.
Gelip yanına; "Seni çok özledim..." demek istiyorum.
Sen bilmiyorsun ama, okulun ilk zamanlarında, alışamamıştım... üzülüyordum, çok.
Sonra bir gün annen aradı beni. Sonradan görmüştüm cevapsız çağrısını. E konuşmuyorduk, gelip diyemezdim ya "Annen beni aramış". Kafama atom bombası atsalar gururumu çiğneyip gelmezdim yanına. Sonra başka birine söylettirdim ama sen zaten o sırada annenle konuşuyordun. Hatta belki de o an annene kızıyordun; "Bilmiyor musun biz konuşmuyoruz? Ne diye arıyorsun onu of anne!"...
Zaten ben bir kere,
Twitter profiline göz attım.
Yazmıştın...
"Annem de arayacak başka kimseyi bulamamış gitmiş kimi aramış. Ana yüreği işte..."
Tam o gün.
O olayın olduğu günün akşamı, yazmıştın.
Sen bilmiyorsun ama, üzüldüm... kırıldım, çok.
Ben, arıyorum bazen.
Senin gibi bir arkadaşı, çok arıyorum.
Sonra dönüp diyorum ki; "Bu zaten doğanın kanunu... İnsan bir şeyin değerini kaybetmeden anlayamaz."
Sonra yine susuyorum...
Çok zor. İnan, çok zor.
Günün yarısından fazlasında, aynı yerde bulunduğun kişiyi yok saymak; karşında, oracıkta dururken varlığından bihabermiş gibi davranmak, çok zor.
Ben her şeyimi seninle paylaşırdım. Sen olmayınca... artık kimseye anlatmıyorum bir şeyimi.
Ben bugün, bir kez daha kırıldım o kadar zamandan sonra...
Unuttum.
Boşluğuma geldi bir an.
Senin dediğin şeye gülümseyip karşılık verdim sebepsizce.
Sanki hiç küsmemişiz gibi,
Öyle içten ve sıcak.
Ama sen yanlış anladın. Sana, hakaret amaçlı söyledim sandın, ve
Karşı savunmaya geçip "laf soktun".
O an annem küfür etseydi bana, o kadar kırılamazdım.
Cevap vermedim. Seninle konuşmak istemedim,
Dayanamazdım...
İnsan kaybettiği zaman değerini anladıklarını,
Çok özlüyor...
Ben de seni çok özledim.
Çok iyi bir arkadaştın. Dosttun hatta.
Şimdi,
Yüzünü her gördüğümde buruk gülümsediğim, anılarımızı hatırladıkça gözlerimin dolduğu,
Bir insansın...
Bir başkasının arkadaşı...
Bir başkasının dostu hatta.