Ne kötü tanrım, boğazında bir yumrukla yaşamak. Tam ses tellerinin üzerine oturmuş, koskoca bir yumrukla. Ne söylesen tam çıkacak, ne bağırsan. Yuttuklarınsa üstüne ekten başka bir şey değil.
Her güzel şeyin bir sonu var derler,
Keşke hayatım da güzel olsaydı.
Ben ne yaşıyorum?
"Ne" diyorum.
Çünkü ben bir "şey" yaşıyorum, bir hayat değil. Çünkü kitaplarda, filmlerde, insanların kendi arasında anlatılan "hayat", bu değil.
Gece başımı yastığa koyduğumda, göz kapaklarımın içinde boğuştuklarım, bu değil.
Kendinden daha aptal olduğunu bildiğin birine tamah göstermek ne kadar doğrudur ki?
Peki, insanlıktan nasibini almamış birinden insanlık beklemek?
Ya da hepsini geçtim, her şeyin merkezine oturttuğun o insandan her seferinde darbe yemeye, ağzından çıkan zilyon kelimenin onun kalın duvarlarına çarpıp birer füze hızıyla yere patır patır düşmesine ne demeli ki?
Boş. Bomboş. Hiçbir şey için çabalıyoruz.
Hiçbir şey için ağlıyoruz.
Hiçbir şey için doğduk ve hiçbir şey için ölüyoruz.
Ne, nedir, nedendir?
Aklımın sınırları yok artık.
Düşündükçe ölen bir insandan,
Ne beklenir?
Keşke zamanın akışına müdahale edebilsek.
Keşke bazı şeyler, anlatılmaya gerek kalmadan anlaşılsa.
Keşke bazen, daha fazla yorulmasak.
Benim,
Gücüm kalmadı.
Geri kalan yolda yürümekten bahsediyorsun da,
O gördüğün toz toprak, üstüne bastığın şey yol değil, benim.
Üstüme basıp geçme yar, diye şarkı bile yazmış adamlar. Çünkü tarih, tekerrürden ibaret.
Tanrı?
Naber?
Hadi bir takas yapalım.
Benim canım, onlara mutluluk.
Fazlasıyla adil.
Gözlerimi kapıyorum.
Göz kapaklarımda başka hiçbir şey yok senden başka. Ama bazen, keşke hiçbir şey olmasa.
Siyah.
Simsiyah bir bilinmezliğe düşmüşüm yine.
Ben ne meçhul ne meczup.
Ben, araf.
23 Nisan 2015 Perşembe
Ağlasam da sesimi duymazsınız mısralarımda...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)