30 Ekim 2012 Salı

Hayatimda bir kez bile olsun gormemistim onu.
Usulca yaklasti yanima.
Omzuma dokundu.
Ürktüm.
Dönüp kufur edecektim tam, yuzunde ki aptal gulumsemeyi gordum.
Cikardim kulakligin tekini;
-Ne vardi? dedim.
Gulumsemeye devam etti.
-Ne vardi? diye tekrarladim.
Gulumseyisini hic bozmadan,
-Yuzunden dusen bin parca, batti ve canimi yakti... dedi.
Korktum, tedirgin oldum, kaslarimi iyice cattim, derin bir nefes alip;
-Ne istiyorsun abi isin gucun mu yok? Ugrasacak baska insan bulamadin mi? Oyleyse bile ben seninle ugrasamayacagim kusura bakma, simdi gider misin yanimdan. diye tersledim. Kulakligimi taktim.
Israrla gulumsuyordu.
Bir seyler anlatmaya basladi. Net duyamiyordum. Gulumsemeye ve konusmaya devam ediyordu.
Durdurdum muzigi, dinlemeye basladim.
-Oyle yara almissin ki, artik insanlarin canini yakiyorsun. Gozlerinden yaslar suzulmuyor olabilir, ama agliyorsun. Hickira hickira agliyorsun. Oyle agliyorsun ki, insanlari boguyorsun. Farkinda degilsin hicbir seyin... Ben de oyleydim. Hayatima devam ediyorum saniyordum, arkadaslarimla "normal ben"misim gibi konustugumu saniyordum... Hicbir zaman oyle olmamis meger. Ben cekilmez adamin teki olmusum. Her cumlemde hüzün kusuyormusum. Insanlarin canini yakiyormusum. Ondan sonra uc kisiyle konustum. Aslinda konusamadim da. Onlarin canini yaktigim icin hala vicdanim sizliyor. Ama hala karar veremiyorum; beni bu hale koyan o mu, ben miyim?... Bunu anladigim gun belki aci cekmeyi birakabilirim. Ve belki diyorsun ki "kim bu deli geldi burada kendini anlatiyor". Kendimi anlatmiyorum aslinda. Seni anlatiyorum. Tam da su an, burada oturmus, senden bahsediyoruz. Ustunden 2 sene gecti. Senin kadar yogun degil belki acim. O yuzden yakiyorsun belki canimi. Belki o yuzden boguluyorum goz yaslarinda. Ve belki o yuzden agliyorum su an...
Soyleyene kadar fark etmemistim agladigini.
Gercekten agliyordu.
Ikinci kez, bir erkek agliyordu yanimda. Bense sadece donmus gibi karsidaki banka bakiyordum. Devam etti;
-En cok can yakan da, emin olamama hissi. Yanlis anlama, kendinden degil, ondan emin olamama... Geceleri seni yatirmayan oksuruk gibi. Cigerlerine batiyor. Gozlerinden yaslar oluk oluk akiyor. Dogrulunca geciyor, basini yastiga koydun mu geri geliyor... Belki de asla gitmiyor da saklaniyor. Umudum bitti diyorsun degil mi?
Cevap bekledi.
Bense sok olmustum. Kimdi bu? Ve nasil bu kadar bilebiliyordu her seyi? Tekrarladi sorusunu. "Evet." dedim sertce. Gulumsedi yine;
-O umut, asla bitmeyecek. dedi.
Sinirlendim;
-Biter. Bitti de zaten. O umut bitmeyecek olsa bile, o bitirir. Tuketir. Icinden soker, alir. Senden uzaklara gomer. Umut biter... Sen hic, tanriya inanmayan bir insanin dua ettigini gordun mu? Her gece, her gece dua ediyorum. Niye diye sorsan, bilmiyorum. Kime diye sorsan, havaya ediyorum, belki birine ulasir da kabul olur diye. Ama olmuyor. Sonra kalkip umut diyorsunuz. Seni unuttugunu bas bas bagirirken, umut dedigin sey buharlasarak yok oluyor zaten, utaniyor cunku varligindan. Sen de sarki dinliyorsun, ilaclar iciyorsun gunu gecirmek icin. Sonra kalkip umuttan bahsediyorsun...
O, gozunu benden ayirmiyordu. Ben, yuzune bile bakmiyordum.
Sinirlenmistim yalnizca. Her sey gozumun onune gelmisti, ustunu orttugum tum anilar... Sonra gozlerim doldu.
O konusmaya devam etti.
Ben beklemistim ki, beni rahatlatacak seyler soyler. Ama yanimda, benim hissettiklerimi iki senedir hisseden bir adam vardi. Sacma bir beklentiydi. Sonra bir korku sardi eve donerken; "Ya ben de oyle olursam...". Neyse ki siradaki sarki guzeldi de, hemen cikardim aklimdan...

30 Ağustos 2012 Perşembe

INSAN KIRILINCA NE YAPACAGINI BILEMIYOR

Onun gozlerinin icine sinirle bakarak cigerlerime cektigim her dumanin, aslinda en buyuk zarari bana verdigini biliyordum. Yalnizca ona zarar verebilecegini dusunuyordum.

26 Temmuz 2012 Perşembe

Bazen karsinizdaki oyle seyler soyler ki, ustune edilecek tek bir laf dahi bulamazsiniz. Susmak bile cazip gelmez, sirf zorundaliktan susarsiniz. Karsinizdaki hödük ise konusmaya devam eder.

11 Haziran 2012 Pazartesi

BAZI İNSANLARI CANINIZDAN ÇOK SEVİYORSUNUZ YA, ONLAR GİDİNCE CANINIZ ÇIKIYOR İŞTE



Hayatında ki ikinci dayanağı olan insanı, uzakta hissetmek koyuyor insana. Ne bileyim... Öyle işte.
Sen onu ikinci annen olarak görüyorsun, çocukluğunun yarısından fazlasını onunla geçiyorsun, seni sürekli arıyor soruyor, sürekli dışarı bir yerlere çıkıp beraber zaman geçiriyorsunuz; normalde bulamadığınız zamanı, siz ikinci annenizle geçiriyorsunuz. Öyle eğleniyorsunuz ki, hiç eğlenceli bir şey yapmıyor bile olsanız, eğleniyorsunuz. Mesela o arabayı park ediyor, siz bundan bile eğlenip mutluluk duyuyorsunuz. Size her daim soruyor; "Ne var ne yok? Canını sıkan bir şey var mı?" ya da "İstediğin, ihtiyacın olan bir şey var mı?". Sizin cevabınızın hep "Hayır, sağ ol." olacağını bilmesine rağmen soruyor belki de. Siz hayatınızı paylaşıyorsunuz onunla. Gecenin bir yarısı kalkıp sizi arıyor "Hadi dışarı çıkalım" diye. Sebepsiz yere, sırf içinden geldiği için size mesaj atıyor "Seni çok seviyorum" diye. Bir şey oldu mu siz hemen ona koşuyorsunuz anlatmak için. Sevgililerinizi ilk ona söylüyorsunuz. Belki annenize bile anlatamayacağınız şeyleri ilk ona anlatıyorsunuz. Öyle ki, onu canınızdan çok seviyorsunuz. Birkaç zaman aramadığınızda, arayıp azarlıyor sizi "Niye aramıyorsun hiç?" diye, ama sonra hemen yine yumuşuyor, "Her şey yolunda mı?" diye soruyor. Siz anlıyorsunuz onun sesinde ki sevgiyi, endişeyi, şefkati. Nasıl anlaşılmasın? Canınızdan öte o insan. Nasıl anlaşılmasın... Sırf geleceğiniz için sizi köpek gibi çalıştırıyor, acımıyor. Acıyor belki de, ama katı görünüyor, hayata atılmanıza yardımcı oluyor. Öyle zamanlar oluyor ki, sizi sizden çok düşünüyor. Sizi sevdiğini, size değer verdiğini, her şeyden daha iyi biliyorsunuz. Ama öyle bir zaman geliyor ki... Onu en uzakta, uçsuz bucaksız ve hiç ulaşılamayan bir dağın tepesindeymiş gibi hissediyorsunuz. Öyle bir zaman geliyor ki, aklından çıkmadığınızı düşündüğünüz insan için; "Acaba aklına geliyor muyumdur ki?" diye sorarken buluyorsunuz kendinizi. Öyle bir zaman geliyor ki, bunları sorduğunuz, ondan şüphe ettiğiniz için kendinize kızıyorsunuz. Çok kızıyorsunuz. Olur mu öyle şey? Hiç sevgisinden şüphe edilir mi ikinci annem dediğiniz insanın? Edilmez. Edilmez ama, kırılır insan. Onun işi başından aşkındır diye düşünüp, staj işlerinizi kendiniz halletmeye, onu meşgul etmemeye çalışırsınız, aramazsınız onu, bu yüzden. Ararsanız, halini hatrını sormaya ararsınız. O da belki işi başından aşkındır diye arayamaz sizi. Ama üzülürsünüz. İçiniz içinizi yer; "Arasın, sorsun beni. Yine "Her şey yolunda mı?" desin. Ben yine evet diyeyim ama sorsun yine de. O, sorsun." diye. Ama, başkaları arar, o aramaz... Öyle ki, o kadar zaman sonra, metrobüste o kadar gürültünün içinde konuşursunuz 1 dakika bile sürmeyecek kadar. Onda da annenizi aramıştır, sizi telefona istemiştir, öyle... Sonra aynı akşam size hoş bir sürpriz yapılırken, onun söylediği bir cümle normalde söylese asla dokunmayacakken, çok dokunur. Öyle çok dokunur ki, kanatır. İçinizi kanatır. Derin, kapanması belki çok zor bir yara açar. Ölümüne sevineceğiniz sürprize bile sevinemezsiniz, kursağınızda kalır. Ama yine de susarsınız. "İşi başından aşkın..." der, susarsınız. Susarsınız, onun sevgisine, ilgisine susarsınız çoğunlukla. Sonra içiniz acır, gözleriniz dolar, devam edersiniz sus(a)maya... Sonra gelir bloglarda yazarsınız. Öyle işte...

18 Mayıs 2012 Cuma

Bazen, bir şey olur, ve siz ne diyeceğinizi bilemezsiniz.Susmak, daha cazip gelir. Susarsınız.
Susarsınız.
Konuşmaya, anlatmaya, anlaşılmaya, iletişmeye susarsınız.
İçiniz, içinize çekilir sustukça. Siz yine de susmaya devam edersiniz. Çünkü bilirsiniz, konuşsanız "kötü" yine siz olacaksınız. Gözünüzün önünde bir şey olur, siz yine susarsınız. Nedir bu korku mu? Bencillik mi? "Aman bana bir şey olmasın da ne olursa olsun!" mu? Yoksa karşındakini kırmama güdüsü mü? Niye, o seni, canı her istediği an paramparça etmiyor mu da sen onu kırmamak için susuyorsun. İçin içini yiyor, kabuğunun içinde iki büklüm oluyorsun. Kabuğunu bile kırıyor o, sen onu kırmamak için susuyorsun...

"Birinin hayatına öylece girip, onlar için değerli biri haline gelip, sonra da öylece çekip gidemezsin."


Ne doğru bir söz. Günün anlam ve önemini ne kadar da açıklıyor. Sanırım bugünden sonra bir daha asla inanmam sana. Gözünün önünden geçtim, topallıyordum, ağlıyordum. 1 buçuk haftadır konuşmuyor bile olsak, sen o şekilde önümden geçsen, evine bile bırakırdım seni. Ama sen, susup görmemiş gibi yapmayı tercih ettin. O an, aramızda ki her şeyi bitirdin. Kim olursa olsun, biz "dosttuk", aramızda ne olursa olsun, biri o şekildeyken ve senin dibinden ayağının ucundan geçiyorken kayıtsız kalamazsın. Erkek arkadaşımın sınıfında, okul hayatım boyunca tek kelime konuşmadığım o 4 çocuk kadar bile olamadın. Söylenecek hiçbir şey yok. Kalmadı çünkü. Her şeyi bitirdin sen. Her şeyi. Bugün anladım ne olduğunu. Mektuplar yazmıştım oysa sana. Ben yine üzülüyordum aptal gibi geceleri. Ama sen, her şeyi bitirdin. Artık ne bakarım yüzüne, ne tek kelime ederim. Hayatından tamamen çekiyorum elimi ayağımı. Bu da son yazım seninle ilgili. Sadece kızgınım. Öyle çok hemde.

4 Nisan 2012 Çarşamba

DOĞUM GÜNLÜ YAZI

Doğum günüm.
Doğum, günüm. Benim, doğum günüm. Doğum. 
Yazıya nasıl başlayacağımı da bilmiyorum açıkçası. Doğum günü diyince, insan direk hediye getiriyor aklına, belki de.
Ama ben, doğum günü diyince, pek çok şey getiriyorum aklıma, hediyeden ziyade.
Doğum günlerini önemserim. Belki de önemsemem. Önemseyemem. 
Doğum günlerinde hatırlanmayı önemserim belki de.
Evet. Hatırlanmak.
Doğum günlerinde, hatırlanmak...

Hatırlanmak ne kadar hoşuma gitse de, doğum günlerinde, durup düşününce
o zamana kadar aramamış sormamış insan, birden o gün can ciğer doğum günümü kutluyor
hediye falan alıyor.
Yadırgıyorum.
Doğum günüm bitince nereye gidiyor?
Ondan önce nerdeydi?
...
Bir de, çocukken bir kere babam hatırlamamıştı doğum günümü... 
Hiç unutmam...
O günden beri doğum günlerini önemsemiyorum, önemseyemiyorum aslında.
Ve heyecanlanamıyorum istesemde, doğum günümmüş diye.
Mesela yarın sıradan bir gün benim için.
Sahte gülüşler, "İyi ki doğdun" dilekleri, bir bir çarpacak yüzüme. 
Ama olsun, önemsemiyorum nasılsa.
Benim önemsediğim;
HATIRLANMAK...

20 Mart 2012 Salı




Birini çok sevdiğinizde hayallerinizin içinde ona yer veriyorsunuz. Gideceğiniz yerlere ve yapmak istediğiniz şeylere hep onunla beraber olmayı ekliyorsunuz. Ve sonra, o gidiyor.

17 Mart 2012 Cumartesi

BEKLEMELİ YAZI

Tereddüt.
Hayır. Başka bir şeyler daha var.
Ne bu?
Korku.
Evet, biraz korku. Aynı zaman da özlem.
Özlem...
Anne özlemi?
Bir şehir?
Eski bir sevgili?
Evcil hayvanını özlemek mi?
Hayır. Hiçbiri. Bir dost, çok sevilen bir dostun özlemi.
Her gördüğünde, yüzüne her bakışında, yanından her geçişinde, sesini her duyduğunda, her hatırladığında...
içini paramparça kemiren bir özlem.
Belki sadistçe gelebilir, ama dün o topu yanlışlıkla bana attığında,
farkettiğimde sevindim...
Şaşırma sakın.
Artık senden gelen en ufak bir şey olduğunda mutlu oluyorum.
Ki eğer o gün sırama,
"Çok özür dilerim :("
diye sen yazdıysan, ona da tamamen sevinebilirim.
O akşam yazmalıydım belki de sana;
"Sırama sen mi yazmıştın?..."
diye.
Ama bugün topladım cesaretimi.
Demiştim ya, ilk adımı kimin attığı önemli mi diye.
Sanırım artık önemli.
Bazen düşünürken derinlere dalıyorum.
Hatıralarımız arasında kaybolurken,
korkuya kapılıyorum;
Ya benim sana üzüldüğüm kadar sen bana üzülmüyorsan?...
Şimdi sadece bekliyorum.
Senden gelecek bir
"Evet"i ya da "Hayır"ı...

29 Şubat 2012 Çarşamba

DİLİMİN UCUNDA SÖYLEYEMEDİKLERİM


-Ne yaptım tahmin et?
+Ne yaptın?
-En iyi yaptığım şeyi.
+Ne yaptın?
-Kavga ettim. Sen ne yaptın?
+Neden kavga ettin?
-Komik olan da bu ya, nedeni yok. Şimdi söyle sen ne yaptın?
+Ders
-Yazamadıkların var.
+Belki...
...
Hani bazen olur ya. İnsan ne olursa biriktirir. İçinde.
Böyle dolar, dolar, ama taşamaz.
Her bir damlada kapasitesi mi artar?
Bilmiyorum.
İnsanların hissizleştiği anlardan birindeyim geçen gün.
Tek yapabildiğim ağlamak mı?
Sahi ne yapıyorum ben? "Yapmam" dediğim şeyleri mi?
Hayır, yapmam ki ben öyle. Kimse için ağlamam ben.
Ağlar mıyım?
Anlar mıyım?
Anlar mısın?
Anlamazsın. Çünkü anlatmam ben. Saklarım. İçimde.
Bir de benim anlatmama rağmen vardır senin anlayamadıkların.
Bilmiyorum, neden öylesin?
Geçenlerde yine yorulmuşum. Kafam bir ton. Başım ölmüş ağrıdan.
Bana dedin ki;
"...Seninle bir gelecekte olmak istiyorum. Ama sonra bu doğru bir karar mı, sen bana bağlanırken benim aklımı başka biri çeler mi? Saçma sapan düşünceler..."
Neydi şimdi bu?
Ben sana "Anlıyorum" dedim ama, dediğin andan beri düşünüyorum.
Kendine, bunu yapabilecek ihtimali verirken aynı zamanda beni sevdiğini söylüyorsun.
Büyük çelişki.
Hem,
iki tarafta eşit severse bir ilişki "tam" olur.
Sen, benden daha az sevdiğine inanırsan,
"yarım"ız biz.
Biz bitmişiz çoktan.
Biz değiliz, biz.
Oysa ben düşünürdüm.
Geçmişte ki "ben"i kendi gözlerinle gördün sonuçta.
Ben düşünmüştüm, bir kere.
Belki iki.
Demiştim ki kendime;
"Ya vazgeçersen? Başka birine kayarsa aklın?"
Ama sonra durdum, dedim;
"Hayır. Saçmalama. Sen ki yıllar sonra içinde bir insana karşı güven hissetmeye başladın. Değişebilirsin, zor değil."
Değiştim.
Çok değiştim.
Sen diyorsun ya; ben çok uğraştım senin pisliklerini temizlemek için.
Eğer ben istemeseydim, hiçbir şey olmazdı.
İnan.
Sadece mutlu bir hayat istediğim için seninle, yapıyorum bunları.
"Yapmam" dediklerimi.
Oysa sen kalkmış, bana diyebiliyorsun;
"Gerçekten bu kadar başkası tarafından sevilsem yine böyle ciddi düşünür müydüm? Böyle olduğunda da sana olan sevgimi sorgulamak zorunda kalıyorum."
Sevgi.
Ne zamandan beri sorgulanır oldu?...



8 Ocak 2012 Pazar

02.01.2011

Sence ilk adımı kimin attığı önemli mi günlük? Yani gerçekten o kişiye değer veriyorsan, onu çok özlediysen, etrafında ki hiçbir kişinin onun yerini tutamayacağını düşünüyorsan; gururunu hala baş üstünde tutmanın bir anlamı var mı?
Herkes kırılır. Bende kırıldım günlük. Ama bunların üstüne sünger çekmezsek; temiz, yeni bir sayfa açmazsak, biz nasıl yeniden "biz" oluruz?
Prensip mi? Gurur mu? Kocakarı inançları mı? Ne yani?... Neden hala böyleyiz? Biri de çıkıp versin şunun cevabını bana.
Ben bazı şeyleri geri istiyorum...

2 Ocak 2012 Pazartesi

ÇOK ÜZGÜNÜM ŞİMDİLİK...

Bir arkadaşı kaybetmek kötüdür. Hele o arkadaş, sizin çok sevdiğiniz bir arkadaşınızsa, işte o zaman durum vahim demektir.
İnsanlar bazen bazı şeyleri neden yaptıklarını bilmezler. Bazen de neden yaptıklarını bilmedikleri şeyi, karşısındakinin iyiliği için yaptığını düşünür, ve avutur kendini böylece. Oysa gerçek bambaşkadır. Ortada aslında çok da saçma olan, sebep bile sayılmayacak bir neden vardır. O an, her şey daha çok sıcakken, her şey henüz olmuşken; dünyanın sonu geldi gibi hissedersin. Küsmen, ve bir daha konuşmaman gerekir o arkadaşınla. Aslında o da hatalıdır, sende. Ama gururu sikilesice iki tarafta kendinden ödün vermez ve hep kendini haklı görür. Sonuç, beklenendir.
Ben dayanamıyorum bazen.
Gelip yanına; "Seni çok özledim..." demek istiyorum.
Sen bilmiyorsun ama, okulun ilk zamanlarında, alışamamıştım... üzülüyordum, çok.
Sonra bir gün annen aradı beni. Sonradan görmüştüm cevapsız çağrısını. E konuşmuyorduk, gelip diyemezdim ya "Annen beni aramış". Kafama atom bombası atsalar gururumu çiğneyip gelmezdim yanına. Sonra başka birine söylettirdim ama sen zaten o sırada annenle konuşuyordun. Hatta belki de o an annene kızıyordun; "Bilmiyor musun biz konuşmuyoruz? Ne diye arıyorsun onu of anne!"...
Zaten ben bir kere,
Twitter profiline göz attım.
Yazmıştın...
"Annem de arayacak başka kimseyi bulamamış gitmiş kimi aramış. Ana yüreği işte..."
Tam o gün.
O olayın olduğu günün akşamı, yazmıştın.
Sen bilmiyorsun ama, üzüldüm... kırıldım, çok.
Ben, arıyorum bazen.
Senin gibi bir arkadaşı, çok arıyorum.
Sonra dönüp diyorum ki; "Bu zaten doğanın kanunu... İnsan bir şeyin değerini kaybetmeden anlayamaz."
Sonra yine susuyorum...
Çok zor. İnan, çok zor.
Günün yarısından fazlasında, aynı yerde bulunduğun kişiyi yok saymak; karşında, oracıkta dururken varlığından bihabermiş gibi davranmak, çok zor.
Ben her şeyimi seninle paylaşırdım. Sen olmayınca... artık kimseye anlatmıyorum bir şeyimi.
Ben bugün, bir kez daha kırıldım o kadar zamandan sonra...
Unuttum.
Boşluğuma geldi bir an.
Senin dediğin şeye gülümseyip karşılık verdim sebepsizce.
Sanki hiç küsmemişiz gibi,
Öyle içten ve sıcak.
Ama sen yanlış anladın. Sana, hakaret amaçlı söyledim sandın, ve
Karşı savunmaya geçip "laf soktun".
O an annem küfür etseydi bana, o kadar kırılamazdım.
Cevap vermedim. Seninle konuşmak istemedim,
Dayanamazdım...
İnsan kaybettiği zaman değerini anladıklarını,
Çok özlüyor...
Ben de seni çok özledim.
Çok iyi bir arkadaştın. Dosttun hatta.
Şimdi,
Yüzünü her gördüğümde buruk gülümsediğim, anılarımızı hatırladıkça gözlerimin dolduğu,
Bir insansın...
Bir başkasının arkadaşı...
Bir başkasının dostu hatta.