8 Ocak 2014 Çarşamba

Anahtarı usulca soktu kapının deliğine. Çevirdi yavaşça, bir şeyler düşünürken.
Anahtar sesini duymayacak kadar gürültü vardı kafasının içinde.
Açtı kapıyı.
Işık açık unutulmuştu. Kapattı.
Çantasını attı yatağın üstüne, ayakkabılarını çıkardı bıkkın bir şekilde. Montunu çıkardı omuzlarından, kollarından kayıp düştü yere.
Tuvalete girdi. Suyu açıp izledi biraz, nasıl aktığını, zaman gibi.
Aynaya bakmak istemedi. Üzüntüsünü görmek, gözleriyle göz göze gelmek istemedi.
Yüzünü yıkadı, belki yıkayınca geçer sandı.
Geçmedi.
İçeri geçti, yine bıkkın, üstündekileri çıkardı.
Aynanın karşısındaydı, kendine baktı.
Vücuduna. Ellerine. Bacaklarına.
Omuzlarına baktı. Ne kadar da yük vardı daracık omuzlarında.
Yüzüne baktı sonra. Kaşları çatık, gözleri dolmuş.
Gözleriyle göz göze gelmek istemedi. Kaçtı.
Camları açtı.
İçeriye giren soğuk rüzgar bedenine değdi. Üşüdüğünü hissetmek istiyordu. Bir şeyler hissedebilmek istiyordu, üzüntünün haricinde.
Perdeleri açtı sonuna kadar, oturdu camın karşısına. Bir sigara yaktı ve bir müzik onun ucunda.
Yıldızlara üfledi. Ulaşsın istedi içinde ne varsa yıldızlara.
Sokak lambalarına baktı, uzakta. Yıldızlar gibi, sokak lambaları.
Bedeni iyice buz kesmişti.
Daha fazla üşümek, üşümekten başka bir şey hissetmemek istiyordu.
Bir şarkı daha yaktı.
İçinde bir boşluk vardı. Doldurabilmek istedi, o an, nasıl yapacağını bilmeden.
Gülümsemişti bütün gün, gırla saçma şey yaşamasına rağmen.
Bir araba geçip gitti sokaktan.
Bir evin ışığı söndü.
Bir yıldız kaydı.
Zaman geçti,
geçiyordu.
Ama acısı hiç geçmiyordu.
Öylece uzandı yatağın üstüne. Geçmesini bekledi, her şeyin.
Özlüyordu. Neyi özlediğini bilmiyordu.
Bir şeylere karar verememekten, ikilemde kalmaktan da yorulmuştu ayrıca.
İnsanların dertlerine kafa yoruyordu, kendininkisine zaman kalmasın diye.
Güvenmiyordu. İnanmıyordu. Sevmiyordu. Sevilseydi belki, sevebilirdi o da.
Bir şarkı daha yaktı.
Uyuyamıyordu günlerdir, yine kabus görecek korkusuyla. Bilinçaltını aldırmak istiyordu.
Aslında kafası olmasın istiyordu. Ve bir de kalbi. Düşünmek ve üzülmek, istemiyordu.
Biri vardı hayatında, ama yoktu da aynı zamanda.
Güvende olduğunu bilmek istiyordu. Annesinin ondan çok uzakta olduğu geldi aklına. Daha güvensiz hissetti.
Bunalmıştı. Bu her yerinden anlaşılıyordu.
Robot olmak istedi. Bir robot olduğunu düşledi. İçinde ki tek boşluk, hava boşluğu olurdu. Üzülmezdi de saçma sapan şeylere. Ve düşünmezdi her şeyi, herkesi.
Yorulmuştu.
Üşümüştü.
Yorganı çekti kafasına kadar.
Yıldızları izledi. Ve sabah olmamasını istedi, gece güzeldi, gece samimiydi.
Yıldızları göz kapaklarının içine toplayıp, uyuyakaldı sonra.
Acı bitmiyordu. Her insanda vardı acı. Ve bir boşluk vardı herkeste, asla dolmayan. Umut vardı bir de. Hani şu fakirin ekmeği. Galiba bizi hayata bağlayan da buydu.

3 Ocak 2014 Cuma

2 Ocak 2014 Perşembe

Ben seni sevdiğim zaman bu şehirde, yağmurlar yağardı.

-İstiyorsan burada kalabiliriz, dedi.
-Bayern'de mi?
-Gökyüzü her yerde mavidir.

¤

Bazen her zamankinden daha fazla yalnız hissediyorum. Başım yastıkla buluştuğu an başlıyor sanrılar.
Olur olmadık yerlerde ağlar oldum mesela.
Senin o tanıdığın Melis'e çok uzağım artık.
Artık daha yabani, daha hırçınım; dışımda tabii. İçim hala ürkek bir kuş, senin hep dediğin gibi.
Bir şeyler var benimle konuşan, biliyorum.
Sana anlatsam;
"Delirmişsin sen. Siktir git başımdan." derdin.
Bana hiçbir zaman inanmamıştın ki, buna da inanmazdın.
Ama varlar.
Yani,
bilmiyorum.
Belki de yoklar.
Belki de kafamın içindeler.
Ama bir şeyler görüyorum.
Bir şeyler duyuyorum, hissediyorum.
Neyse.
Korkuyorum. Ve bunalıyorum.
Kurtulmak istiyorum, her şeyden.
Uzaklaşmak isterdim hep.
Artık yakınlaşmak istiyorum.
Annemi özledim.