24 Şubat 2014 Pazartesi

Saçma Lama

Haftalardır bir seyler yazmak icin giriyorum bloga. Ama hep yarım bırakıp çıkıyorum. Bir sürü taslak birikti. Hepsi yarım. Ben gibi. 
Yine düşüncelerimi toparlayamadigim bir zamanı yasıyorum. Bazen konuşmak istediğimde bile konusamadigim oluyor. 
Kafam karışık. 
Cok karışık. 
Kafatasimin icinde düşüncelerden olusan bir çorba var. 
Dusunce çorbası. 
Çorba olmuş dusunceler.
"Neyi düşünüyorsun bu kadar?", diye sorsalar, ben de bilmiyorum. 
Henüz. 
Çünkü, sokakta sevdiğim kediyi bile düşünüyorum. 
Ya da yoldan gecen arabayı. Acaba kaç model? 
Bazen de otobüs ne zaman gelir diye düşünüyorum. 
İcimde bir seyler var. 
Acı değil. 
Sürekli beni tüketen bir şey. 
Girdap gibi. 
Evet girdap. Beni icine çeken. 
Kurtulamadığım, boğuldum geceler var. Sigaraları birbiri ardına yaktığım. 
Şarkılar açıyorum, kafam dağılsın diye. 
Bir silah çıkarıyorum belimden, alnimin tam ortasina dayayip, tetiği çekiyorum. 
Yoksa bu kafa, başka türlü dağılmıyor. 
Hep ayni acı hikaye. Kimseye bir şey anlatmak istemiyorum. Çünkü, değişmiyor. 
İçimdeki girdap küçülmüyor. 
Beni yiyip bitiren şüphe duygusu, bitmiyor. 
Ben bitiyorum, o bitmiyor. 
Güvenmek istiyorum, insanlara. Oysa daha bir kediye bile güvenilmiyor. 
Beni bu hale getiren geçmişim mı, ben miyim? Kendi kendımın psikologu olmaktan sıkıldım. 
Yalnız kaldığım her an, sadece tek basına olmaktan bahsetmiyorum insanlar icinde de yalnızlığa çekilmekten bahsediyorum, düşüncelerle boğuşmaktan da sıkıldım. 
Kabus görmekten de. 
Aylar sonra ilk defa, dün gece deliksiz uyuyabildim. Kabus görmeden. 
Çünkü artık, bünyem daha fazla kaldırmıyor. 
Yorulduğumu hissetmeye başlıyorum, yine. 
Dinlenebilecek bir yer arıyorum. 
Bir yol kenarı. 
Bir ağaç altı. 
Belki bir durak. 
Hiçbir şey düşünmeden, saatlerce bakışlarımı bir yere sabitleyip, dinlenebilecegim bir yer. 
Ütopyalarım yıkıldı. Kaçabileceğim hiçbir yerim yok. 
Hissizlesiyorum. 
Donuk duvarlar gibi yüzlerin arasında kaldım. 
Kacabilmek istiyorum. 
Koşmak. 
Koşmak. 
Yeterince uzaklaşana dek koşmak istiyorum. 
Nefesim gırtlağımı yakana dek. 
Ağlamamak istiyorum, ama ağlıyorum. 
Ağlamak istiyorum, ama aglayamıyorum. 
Artık anlaşılmak istemiyorum. 
Bunun icin bir caba da sarfetmiyorum. 
Ama bazen, anlaşılıyorum. 
Bir şey sakladığım, icimde bir seyler yaşadığım, anlaşılıyor. 
Ve tam da o zaman, görünmez olmak istiyorum. 
Ne de cok şey istiyormusum megersem. 
Oysa sadece, o elimi tuttuğunda her şeyi bir süreliğine bir kenara bırakabiliyorum. 
Keske ellerini hep tutabilsem. 
Her seyin bir kenarda kalıp, toz tutmasını cok isterdim. 

22 Şubat 2014 Cumartesi

"bak

sevdamıza bir numara dar geliyor sanki şimdi yeryüzü

."

8 Şubat 2014 Cumartesi

...ve 


“Benim onu sevmemin nasıl bir mucize olduğunu bilmiyor. belki de sıradan ve vasıfsız bir şey gibi görüyor bunu. o da haklı. neredeyse tanıyan herkes sevmiş onu. farklı boyutlarda elbet. ama bir şekilde sevmiş. zaten onu birazcık tanıyan birinin kayıtsız kalması, sıradan biri gibi davranması mümkün değil. fakat ben ne yapabilirim? anlatamıyorum. anlatamamamın sıkıntısı içimdeki telaşı kat be kat artırıyor. seni en çok ben seviyorum desem, en başka ben seviyorum ve en başta, herkesten çok, en çok, en. ne en? içimden geçenleri bilse koşup boynuma sarılır. oysa sadece anlatabildiğim kadarını biliyor. anlatabildiğim kadarını. anlatabildiğim kadarıyla ne yapılabilir? birer “çay” içilebilir belki…"


1 Şubat 2014 Cumartesi

<>


Bundan sonra ne yapacağımı bilmiyorsam bir sigara yakıyorum.

Yapacak bir şeyi olmayınca insan, düşünür. Düşünür. Düşünüyorum yine. Bazı şeyler olmasaydı. Bazı şeyler hiç olmasaydı. Bazı şeyler asla olmamış olsaydı. Nasıl olurdu? Düşünüyorum.
Bazılarının asla hayatıma girmemiş olduğunu. Bazılarının hayatına asla girmemiş olduğumu düşünüyorum. Hayatımda ne kadar çok "bazı" olduğunu düşünüyorum.

Bir bardak. İki bardak. Üçüncü bardak. Yedinci mi bardak? Ne ara bu kadar içtim ben? Bunu da düşünüyorum.
Bundan sonra ne yapacağımı bilmiyorsam, bir de içiyorum. İyi gidiyor.
Gidiyor.
Gidiyor-lar.
Ne kadar da çok gidiyorlar. Gitmesenize, diyemiyorum.
Sanırım benim hayatım hep kış. Ve hayatıma hep göçmen kuşlar giriyor. Tutunamıyorlar dallarımda. Yeterli gelmiyorum.

Düşünüyorum.
Bir gün biri beni de sevecek mi?

Benim ki hastalık gibi. Kendimi bildim bileli bir boşlukta düştüğümden, kimi görsem, tutunuyorum. İçimde adını koyamadığım eksikliği kuru dallarla doldurmaya çalışıyorum.
Hepsi babam yüzünden.

İçimdeki kelebekler çoktan öldü. Küle döndü.
Biri gelse. Biri gelse, diye bekliyorum. Gelse ve küllerinden doğsa. Kelebeklerim.
Şarkılar çalıyor. İçkiler bitiyor. Sigaralar yanıyor. Hayaller dumanlara karışıyor. Havaya karışıyor. Karışıyor. Karışıyor, kelimeler kelimelere.
Hayatım kelebeklerimi uçurduğunu sanan sürüyle ahmakla dolu.

Bir hikaye başlıyor. Bitmiyor. Yarım kalıyor.
Sonu gelmemiş bir sürü hikaye var elimde. Atsan atılmaz, satsan satılmaz.

Bundan sonra ne yapacağımı yine bilmiyorum.

Sigara?