14 Mayıs 2014 Çarşamba

Bugün yine yatakta uzanmış, her zaman ki gibi hiçbir şeyi umursamaz tavrımla, bilgisayarda dizi izliyordum. 
Bir yandan da erkek arkadaşımla tartışıyordum. 
Sonra birden, elektrikler gitti. 
Bazen, elektriklerin gitmesi karanlık degil, aydınlıktir. 
Elektrikler gidince, size hic olur mu bilmem ama, ben sessizliğin ve sükutun farkına varıyorum. 
Ve sonra, daha derin sorgulamaya, bazen de hikaye yazmaya başlıyorum, kafamın icinde. 
Yine böyle olduğu sırada, durdum ve dedim ki, hayat da böyle. 
Sehir dısında okumanın en büyük dezavantajı, mevzulardan ve yaşananlardan uzak kalmanızdir. 
Belki bazılarına göre avantajdir, ancak aile bireylerinden en az birine asiri bağlı olan bir insan icin, pek de avantaj degil, aksine fazlasıyla üzücü ve can sıkıcı bir durumdur. 
Ki ben, tam olarak böyle bir haleti ruhiyenin icerisindeyken, düşünüp durdum yine. 
Ve baktım ki, kendimi bildim bileli bu bokun içindeydik, kurtuluş yoktu. 
Babam hep bencildi. 
Annem hep üzgündü. 
Kardesim hep her seyin farkındaydi. 
Bense hep depresyondaydim. 
İnanın, atlatmak icin cok çabaladım ama, bu kronikleşmiş bir sey artık. 

Ben daha ufacık bir çocukken annesini babasının avuçlarının icinde savruldugunu gormuş, annesiz ya da babasız kalma hissiyatını yasamış -ölüm degil-, daha ufacık bir çocukken annesi psikolojik çöküntü yaşadığından hiçbir sey yapamadığı icin kardeşine annelik yapmak zorunda kalmış, zirveyi de en dibi de gormuş bir ınsanım, maalesef. 
Ve bu travmatik olaylar,psikologumun dediğine göre, gelecekte yaşanacak herhangi bir olumsuz durum karşısında beni depresyona sokmaya yetebilecek nitelikte imiş. 
Ki aslında haksız da sayılmaz. 
Bazen, ne kadar umarsiz da görünsem, tonlarca sey düşünüyorum. 
Radyoda broken doll çalıyor. 
Daha slow bir seyler olsa iyi giderdi simdi, ancak bu şarki bile beni düşünmeye itiyor. 
"im a broken doll" 
Sanırım ben de kırılmış bir oyuncak bebeğim, ya da hayatım. Her ne boksa. 
Parçalar, her neyinse, her türlü batıyor. 

Bak tam da su an aklıma geldi. 
Ben delirdigimi düşündüğüm sıralarda, psikologum bana, "insan her zaman kendi kendine delirir. Delirmesine bir baskası yahut bir başka durum sebep olmaz" demişti. 
Stajyer miydi acaba?
Hangi insan bunun mantıklı olduğunu one surebilir ki? 
Tamam, belki bir bakıma mantıklı olabilir. Evet insan kendi kendine kurar, kendi kendine düşünür, büyütür, üzülür vs. Ama düşünsene, yoktan var edip de düşünmez ki. Olan seyleri, yaşananları düşünür, üzülür. Zaten yoktan var ediyorsa, sıkıntı vardır ya da coktan delirmiştir. 

Konu öyle saptı ki, düşüncelerim dallanip budaklaninca hakim olamıyor, toparlayamiyorum. 
Hayatım, hayallerim ellerimde un ufak. 
Tek istegim annemin artık mutlu olması. 
Kendi hayatım pek de onemli degil aslında su noktadan sonra. 
En dibi gormuş biri olarak, tekrar o bataklığa girip dibe batsam da mühim degil. 

Yine de bazen, sevmek ve sevilmek insani rahatlatıyor sevgili okuyucu. 
Ve bazen, iyi ki o var demekten alikoyamiyorum kendimi. 
İyi ki, o var. 

10 Mayıs 2014 Cumartesi

Ben sigara dumanının altında yana yana en sonunda, kül oldum...


Son sigaramı yakıp, yine düşler alemine doğru yolculuga çıkmıştım. 
Böyle zamanlarda, yanıma aldığım yegane şeydir zaten sigaram. Bazen, o da olmasa ne yapardım acaba, diye düşünmekten alamıyorum kendimi. 
Kendimi hiçbir yere ait hissedememekten bahsetmiştim bir ara. Belki de kendime bahsetmiştim, hatırlamıyorum. Neyse. Konuya donecek olursak: ben buraya geldim, ama sanki hiçbir zaman burada olmadım. Belki de, hiçbir zaman kendimde olmadım. Tüm sorun budur. Bilemiyorum.
Oysa dilimden dökülenlerle, içimden geçenler hiçbir zaman birbirini tutmadı. 
Bir seyler ya hep yarım kaldı ya da hep yarım bıraktım. 
Rüyalar görüyorum, aynı. Hiç değişmeyen rüyalar. Bir de bazen sesler duyuyorum, başka kimsenin duymadığı. 
Bazen, birine baktığımda, ne olacağını görüyorum. Birine dokunduğumda, ne olacağını hissediyorum. 
Bazen, deliriyorum. İstemsiz. Çünkü cok konuşuyorlar. 
Anlatmak istiyorum, söylemek istiyorum duyduklarımı. Ama insanlar, korkmaya yer arıyor. 
Korkardim ben de, bir ara. Bağışıklık mı kazandım ne olduysa, korkmuyorum artık. Yani fazla. 
Mesela şey oluyor; bir seyler konuşuyorum ya da konuşuluyor, sonra bir anda bütün dikkatim alakasız bir sekilde dağılıyor. 
Gecmisi sürekli düşünüyorum.
Sırf bu yüzden, yakın geçmişimde cogu şeyi unutuyorum: söylenenleri, yapılanları, isimleri, tarihleri...
Bir seyler başarmak istiyorum. Guzel seylerde adımın geçmesini. Annemi istiyorum. En yakın arkadasımı bir de. Böyle seyler istediğimde, olursa eğer, mutluluk istememe gerek kalmıyor.