Çiçek kokulu notalar bıraktım sessizliğinizde asılı,
acı anlaşılmazlıklar kusan parmak uçlarımla.
Vurdu tuşlar tellere ve kanadı her biri nağmeli çığlıklar eşliğinde.
Çok hüzünlüydü şarkımız ama,
Biri dans etti yine de.
Çok gözyaşı döktük ama,
Biri gelip sildi yine de.
Sonra sustuk çığlık çığlığa.
Kulaklarımız kanadı sessizliğimizde ve kapattık gözlerimizi gerçekliğe.
Ayaklarımızın altına saplanan çetrefilleri umursamadık ve yürüdük yine kendi bildiğimiz yoldan.
Kaybolunca sorduk akbabanın birine ve
"Burnunun dikine git!"
Dedi bize.
Bildiğimizi okuduk.
Burnumuzun dikine gittik.
Akbabalara yem olmamak için, birbirimizi uçurumda ittik.
Çok saçmaydı hikayemiz ama,
Biri okudu yine de.
Çok öldük hepimiz ama,
Biri ağladı yine de.
24 Şubat 2016 Çarşamba
슬픔
밤
Bu gece...
...Siyahın altında ezilen acılarımı topladım gökyüzünden.
Kirli avuçlarımın arasında, sanki her an kaçıp gidebileceklermiş gibi sıkı sıkıya tuttum onları ve ayaklarımın altında acımasızca çiğnediğim toprağın üstüne ufaladım parmak uçlarımla. Tuzlu göz yaşlarımla suladım ve bekledim acılarımın çiçek açmasını.
Bir avaz çığlıkla açan ilk çiçeği koparıp, kestim sesini. Diğerlerine de aynı şeyi yaptım ve bokluğun elli tonunu barındıran ellerimin arasında sıkıca tutup içimdeki çocuğun mezarlığının baş ucuna bıraktım acı çığlıklarımın karanlık çiçeklerini.
Soğuk mezar taşında kendimi gördüm.
Siyahtım.
Simsiyah.
Gökyüzü yarılsa ve Tanrı elini de uzatsa, aklanmazdım. Her bir zerreme işleyen katran karasını, yıllarca çamaşır suyunda da bekletseler beni, çıkaramazlardı.