4 Eylül 2011 Pazar

BİRİLERİ HEP GİDER

Ve evet, birileri yine gitti sevgili okuyucu. Çünkü hep böyle olur.
Gelir...
Hayatına girer...
Bi bakarsın onsuz günün geçmez olmuş...
Bi bakarsın... o YOK.
Bu düzen böyle işler. Ve bir düzende sabit kalan bir şeyler vardır mutlaka. Bu düzende sabit benim, değişkenler gidenler.
Ve evet, birileri yine gitti. Aslında bu böyle olmak zorunda değildi.
"Prensip meselesi"... Prensibinin ağzına sıçıyım! Neden iki insan arasında ki ilişki böyle saçma bişey yüzünden biter ki?! "Prensiplerimden ödün verirsem kişiliğimi kaybederim"... Kişiliğini kaybetmek yerine, beni kaybetmeyi seçti. Peki o zaman neden ben ona sinirlenip, kendimi kaybedip, ağza alınmayacak şeyler söylediğimde bağırıp "Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin?! Beni kaybetmek üzere olduğunun farkında mısın?..." dedi? Eğer o beni kaybettiyse, neden öyle dedi?... Tabii ki de kendimi suçlamamam için. Başka ne sebebi olabilir ki. Son konuşmamızda; "Eğer o lanet çenemi tutabilseydim sen gitmezdin, benim yüzümden gidiyorsun!" dedim ve o da kendimi suçlu görmemi istemediği için bahaneler saymaya başladı;
"Ben zaten bir gün gidecektim Melis... Alıp başımı gidecektim. Bunu sende biliyordun. O günü, bugün varsay..."
Gidişine teslim olmam için ne kadar bekledi bilmiyorum.
Boğazımda bir yumruk; "Git!"
Ama diyemiyordum. Razı olmak istemedim. "Siktiğimin prensipleri"nin, bizi bitirmesine, razı olmak istemedim.
Bekledim, bekledim... "Şakaaa! Nasılda inandı yaa safım benim..." demesini, bekledim. Ama o kararını çoktan vermişti.
"Bu tür şeylerde, yani... iki insan arasında ki ilişkilerde, bir şeye karar verilecekse, tek taraflı karar verilmez (ki... -ki'den nefret ederdi. -ki yoktu hayatımızda. Söylemedim o yüzden.)"
Nezaketen sordu; "Peki sen ne düşünüyorsun?" dedi. Verilmiş bir karar hakkında ne düşünecektim ki?
"Sen kararını vermişsin. Ben, insanların kararlarına saygı duyarım..."
"Yani, kabul ediyorsun?..."
"Kabul etmediğimi söylesem ne değişecek ki? Hiç..."
"Ben sana iyilik yapıyorum Melis. Ben gidince, bir daha hiçbir zaman sevdiğin bir insanı böylesine kırmayacaksın. Çünkü öyle bir şeye kalkıştığında, aklına ben geleceğim... ve sen, kendini tutacaksın o zaman. Ben sana iyilik yapıyorum..."
İyilik... Bildiğimiz iyilik kavramı sınırlarının çok dışında bir iyilikti bu. İlk kez biri bana böyle bir iyilik(!) yapıyordu. Dedikleri doğruymuş demek ki; iyilik yap, iyilik bul... Nasıl bir iyilik yapmıştım ki, karşılığında böylesine can yakan bir iyiliği hak etmiştim? Hiç bilmiyorum. Bilmekte istemiyorum. He bir de, çok merak ediyorum, her giden sözleşip de mi yapıyor bu ahmaklığı; "hayat devam ediyor sonuçta"?! Ne yani şimdi bu? Ben bilmiyor muyum hayatın devam ettiğini? Bunu senden duymaya ihtiyacım olduğunu falan mı sanıyorsun da giderken bana bunu söylüyorsun sürekli.
Sanırım bu da, döngünün sabiti...
"Beni 3. kez kırarsan, beni kaybedersin..."
Ve 3 yanlış, bütün bir doğruyu götürür... Geriye yine, anılar kalır. Güzel, insanı gülümsetebilen, ama her hatırladığında içinde bir yeri acıtan anılar...

Bana son kez "dinle" dediği şarkıydı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.