Icimde bir bataklik var artik. Ve ben burnumun ucuna kadar battim. Kurtulmama imkan var, di oysa. Ya da ben var saniyordum. Her zaman ki gibi yaniliyormusum meğer. Kendimi bildim bileli nerede hata yaptim diye sorguluyorum, son zamanlarda her saniye yaptigim gibi. Ama sanırım hatayı ben değil, tanrı yapti. Beni dünyaya tukurerek. Evet, tukurerek. Ben bu dünyaya tukurulmusum. Istenmeyen, haz edilmeyen, agizda aci tat birakan igrenc bir lokma gibi. Sevgiden acizim. Iki gram bulsam, aslında her seyinden fazlasiyla tiksindigim bu dunya, benim oluyor. Ama bulamadim mi da, tiksindigim bu dunya kadar tiksinc birine burunuyorum. Oysa ben ne konuşuyorum. Keske bir tercümanim olsa. Sahi, kendi kendine konuşanlar deliyse şayet, ben yillardir deliyim. Lütfen alin beni timarhanenize.
Öyle yoruldum ki insanlardan.
Ama hiçbir zaman da kendimi anlatmadigim kimseye yakinmadim, beni anlamiyorsun diye.
Yalnızca kendimi açtığım kişiye sitem ettim.
Ama o da,
Beni gercekten
Anlamadı.
Oysa zor biri değilim.
Basit:
Sev,
Sev,
Sev.
Ben hala ne konuşuyorum.
Sigara yine sungerine dayanmis. Zehir bile rahatina duskun bugünlerde.
Gecmisimi asla ozlemiyorum.
Ama gelecege de umutla bakamiyorum.
Gerci geçenlerde sey demistim,
Gecmis, gelecek
Insan hurafesi.
Geçmiş, bitmiş.
Gelecek, bilinmezlik.
Mühim olan "an".
Ama onu da kaciriyoruz.
Saat de epey ilerlemis.
Neyse. Ben hala konuşuyorum.
Aslında, konusabiliyor olmam bile mucize su sıralar.
Yalnızca memnun etmeye programlanmisken, robotları anlamak pek zor olmadı.
Icimdeki bataklikta, en dibe yolculuğa çıktım.
Kemerimi sıkı bağlamıştım, nefessiz kalmışım.
En yakin zamanda ölmek dileğiyle.
Boşça kalın.
Posted via Blogaway
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.